Anasayfa > Haberler > Tekrar Canlanan Bir Efsane: Blonde

Tekrar Canlanan Bir Efsane: Blonde

Dizi İnceleme 2 yıl önce Tekrar Canlanan Bir Efsane: Blonde

Blonde, Andrew Dominik tarafından yazılıp yönetilen ve Joyce Carol Oates'in 2000 yılındaki aynı adlı romanına dayanan, bir Amerikan biyografik drama filmi. Aktris Marilyn Monroe'nun hayatından uyarlanan filmde Ana de Armas, Monroe'yu canlandırıyor. Adrien Brody, Bobby Cannavale ve Julianne Nicholson yardımcı rollerde yer alıyor. 2010 yılında başlayan uzun bir geliştirme sürecinin ardından Ağustos 2019'da Los Angeles'ta yapımına başlanan filmin yapımcılığını Dede Gardner, Jeremy Kleiner, Tracey Landon, Brad Pitt ve Scott Robertson üstleniyor. Netflix tarafından 28 Eylül'de yayınlanan film oldukça ilgi görmüş durumda. 

Sahne adı Marilyn Monroe gerçek adı Norma Jeane Mortenson olarak bilinen Amerikalı oyuncu ve model. Komedi filmlerindeki "sarışın bomba" karakterlerini oynamasıyla tanınan sanatçı, 20. yüzyılın en ünlü sinema yıldızlarından ve seks sembollerinden biriydi. Sadece on yıl başrol oyuncusu olarak yer almasına rağmen 1962'de beklenmedik bir şekilde öldüğünde, filmleri 200 milyon dolar (2020'de 2 milyar dolara eşdeğer) hasılat elde etmişti.Büyük bir popüler kültür simgesi olarak görülmeye devam etmektedir. 

Film Monroe'nun metro ızgaraları üzerinde beyaz elbisesinin eteğini tutarken verdiği ikonik poz ile başlıyor. Ardından yıllar önceye giderek küçük Norma Jean ve şizofreni hastası annesi ile tanışıyoruz. Annesi ve Norma Jean bir evde sadece ikisi yaşarken Norma babasının kim olduğunu bilmemekte ve anneside ısrarla kim olduğunu söylememektedir. Annesinin bu süreçte ölümü ne kadar arzuladığını fakat Norma'yı arkasında bırakmadığını görüyoruz. Böylece kendi ile kızını da öldürmeye karar veriyor ardından Norma'yı küvette boğacakken Norma elinden kaçıp kurtuluyor. Komşuların yardımı ile anne akıl hastanesine Norma Jean ise yetimhaneye gönderiliyor. Bu sekansın ardından Marilyn Monroe ile tanışıyoruz. Modellik kariyerini aşarak oyunculuğa adım atmak isteyen Marilyn için gelin görün ki o yıllarda kadın olarak rol bulmak o filmin ya yönetmeni ya da yapımcısı ile yatmaktan geçiyor. Marilyn ise tam olarak buna maruz kalıyor. Ardından gelen ün ve para ile adım adım yükselmesini, üçlü ilişkisini, ilk hamile kalışını görüyoruz. Bebeğini kaybeden Marilyn tekrar sinemaya yöneliyor ama bu sırada aşk hayatını da ihmal etmiyor. Ünlü beyzbol oyuncusu Joe DiMaggio ile aşk yaşayıp ardından evleniyor. Bu evliliği ise tüm kariyerinin başlangıcı olan modellik zamanlarından kalan fotoğraflar yüzünden sallantıya giriyor. İşte tam bu sıralarda çektiği filmdeki sahne evliliğin sonunu getiren hamle oluyor. İkonik metro ızgaraları üstüne gelen hava karşın eteklerini tutmaya çalışmasıyla film çekimi için boş olan cadde birden yüzlerce insan ile doluyor. Bir çok yerde duyulup görülen fotoğraflar yüzünden Monroe eşiyle yaşadığı "şiddetli" geçimsizlik sebebiyle ayrılıyor. Ama merak etmeyin bu düşündüğünüz gibi ilk ve son evliliği olmayacak. Bir süre aşktan uzak durup sinemaya yönelen Marilyn bu sefer de sırada oynayacağı filmin yazarı olan Arthur Miller ile aşk yaşayıp ardından hemen evleniyor. Ilk evliliğine nispeten daha mutlu bir hayat yaşayan Marilyn bu evlilikte hamile kalıp daha sonra ufak bir kaza sonucu tekrar bebeği kaybediyor. Ardından çöküşü izlemeye başlıyoruz.



Uyuşturucu ve ilaçlar kullanıp kendini alkole vuran böylece kendi sonunu getiren Marilyn'in Norma ile ayrışmaya başlıyor. Filmde ayrıca J.F Kennedy ve Charlie Chaplin'in oğluna da değiniliyor. 

Pek tatmin edici bir sonu veya aşırı etkileyici bir senaryosu bulunmuyor Blonde filminin. Yıllarca dik durup seks simgesi olarak görülmesine rağmen ilerlemeye devam eden, başrol olup erkeklerden daha az kazanan Marilyn Monroe tamamen bir kurban olarak gösterilip sempati kazanılmaya çalışılmış. Kendi kurduğu güçlü kadın simgesi yok edilmiş. Başından bir çok olay geçiyor ama aslında hiç birinin sorumlusu Marilyn olmuyor. Ne kadar doğrudur bilinmez ama bu kadarı da fazla dedirtiyor insana. Olaylar sürekli dramatize edilerek hayatının sadece hüzünlü kısımları veriliyor. Ben şahsen daha çok film çekimlerine ve şarkılarına yer verilmesini tercih ederdim. Böylece daha az drama daha çok renkli sahneler bulunurdu. Ayrıca film bir renkli bir siyah beyaz, bazen ise full ekran bazen sinema ekranı gibi ilerleyerek sinematografi alanında bize bir şölen yaşatıyor. Dönem kıyafetleri ise çok güzel seçilmiş ve zaman zaman ikonik Marilyn fotoğrafları sahneler ile bize veriliyor. 

Marilyn Monroe rolünü oynayan güzeller güzeli Ana de Armas rolünü hakkını güzelce veriyor. Monroe'ya özgü ağır konuşmalar, cilveli bakışları oldukça başarılı bir şekilde yerine getirerek kimseyi yüzüstü bırakmamış. Ama bence asıl alkışlar Norma Jean'in annesine verilmeli. Bir kadının psikolojik sorunları ve bir akıl hastasının bunalımlarını ufak sahnelerinde çok güzel bir şekilde yansıtmış. Oyuncuları seçen kişiyi de tebrik etmek gerekir ki fiziksel olarak güzel benzerlikle seçerek seyir zevkini artırmış. 

Keşke dediğim bir başka konu ise daha fazla dönem müziklerine yer verip daha renkli hale getirmeleri gerektiğiydi. Bir sürü filmde söylediği şarkılar ile aklımızı başımızdan alan Marilyn bunu kesinlikle hak ediyordu.

Son olarak bir şey söylemem gerekirse Marilyn Monroe ölümünden sonra bile onu pazarlayan insanlara milyonlar kazandırmaya devam ederken kendi bundan hiç bir şey kazanmıyor.


Yorumlar (0)