Anasayfa > Haberler > Korkunç Olan Şey Filmin Kendisi: Choose or Die

Korkunç Olan Şey Filmin Kendisi: Choose or Die

Film İnceleme 2 yıl önce Korkunç Olan Şey Filmin Kendisi: Choose or Die

Sahipsiz bir para ödülünün sevdasına düşen iki arkadaş, 1980’lerden kalma gizemli bir video oyununu yeniden başlatıp dehşet dolu, gerçeküstü bir dünyaya adım atar. Şeklinde bir konuya sahip olan 2022 yapımı gerilim filmi Choose or Die, hiç de enteresan olmayan bir konuya sahip. Daha önce birçok kez çeşitlerini gördüğümüz bu tarz yapımlarda başarılı bir film çıkarmak sanırım oldukça zor görünüyor. Daha çok “Testere” serisi esintileri de yatan film, birçok filmden esinlenmiş gibi duruyor. Filmin güçlü bir merkezi hikayesi hikayesi olmamasına rağmen yazarlar bu yapımda birden fazla devam filminde tekrarlanabilecek akıllıca bir konsept çıkartmışlar. Bu açıdan başarılı bir film fakat güçlü bir hikayeye sahip olmadığından devam filmlerinin yapılması halinde tekrardan kaçınılamayacağı da su götürmez bir gerçek. 

1980 yapımı “CURS>R” adlı oyunu açtığınızda lanetlenmiş olarak sayılıyorsunuz ve oyun size iki seçim sunuyor. Yaptığınız seçim gerçek hayata etki ediyor. Bir seçim yapmamanız halinde ise oyun sizi öldürüyor. Seçim yapmaktan kaçmaya çalışırsanız da siz seçim yapana cızırtılı bir sesle kulaklarınızı tırmalıyor. Bunları daha ilk sahneden görüyoruz. Film neredeyse her sahnesinde gerçek hayatta da seçimler yapmak zorunda olduğumuzu ve yaptığımız seçimlerin geri alınamayacağını vurguluyor.

Sinematografi açısından güzel sahnelere sahip bir film fakat çok da etkileyici olmadığını söyleyebiliriz. Oyunculuklar ise zaman zaman göze fazlaca batıyor. Kimi zaman bu durum filmden kopmanıza neden oluyor. Filmin kurgusu çok sade ve anlaşılır bir yapıya sahip. Müziklere gelirsek, filmle neredeyse hiç alakası olmayan, birçok duyguyu yaşayamamanıza neden olan, sizi saçma sapan duygu karmaşalarına sürükleyen bir müzik yapısı var. Ağırlıklı olarak tekno müziklerin kullanıldığı filmde gerilim sahnelerinde verilen sert bir bass sizi germek yerine kendinizi bir gece kulübünde eğleniyormuş gibi hissetmenize sebebiyet verebiliyor. Dümdüz bir araba sürme sahnesine kullanılan aksiyon temalı tekno bir müzik “Bu müzik ne alaka a**.” demenize neden olabiliyor. Sizi de ara sıra rahatsız etmek için kullanılan kulak tırmalayıcı sesler ve çok ucuz bir korkutma biçimi olan jump scare sahneleri de tabii ki de mevcut. Bunların yanı sıra mantık hatalarını da bünyesinde barındıran bu yapım “Eğlencesine açıp izleyelim.” demeye gerek de olmayan bir yapım çünkü pek de bir eğlencesi yok. İzlerken fazlaca sıkıldığımı söyleyebilirim.

Buradan sonrasında spoiler barınabilir. Filme kavga eden bir aileyle başladık. Anneyle çocuk kavga ederken baba da kapının kenarından onları dinlemektedir. Ardından babanın oyunu açtığını görüyoruz. Oyun; babaya, “Oğlunun dili mi, eşinin kulağı mı?” şeklinde bir soru soruyor. Baba ise panik olup oyunu kapatmak isteyince oyun, cızırtılı sesler çıkararak babayı bir seçim yapmaya zorluyor. Bu sahnelerden ve oyunun isminden de oyunun lanetli olduğunu anlamamıza rağmen, filmde iki cümleden biri “Bu oyun lanetli.”, “Oynayan kişi lanetleniyor.” oluyor. Oldukça açık mesajlara sahip olmasına rağmen verdiği mesajları da açıklamaya çalışarak seyirciyi aptal yerine koyuyor.



Kayla karakteri ise okulu bırakmış, temizlikçilik işinde çalışan, çöplerden topladığı parçaları satarak hasta annesine bakmaya çalışan aykırı bir arkadaşımız. Kayla, yazılımcı arkadaşı Isaac’in yanına geliyor. Isaac’in evinde CURS>R oyunuyla karşılaşıyor. Oyunu bitirene bir para ödülü olduğunu görüyorlar ve oyunun üstündeki telefon numarasını arıyorlar. İsmi “CURS>R” olan 1980’den kalma bir oyundan kolayca para alabileceklerini düşünen bu iki zeki arkadaşımız hemen “Paraya konabiliriz.” havalarına giriyorlar. Kayla da oyun kasetini bir şekilde bilgisayarına bağlayıp bir restoranda oyunu açıyor. Oyun gerçek hayata müdahale ederek bir şeyleri değiştiriyor ve Kayla’ya, “Garson kırılan bardakları temizlesin mi, temizlemesin mi?” tarzında bir soru sorduktan sonra Kayla “Temizlesin.” seçeneğini giriyor ve garson bardakları yemeğe başlıyor. Oyunun insan davranışlarını da kontrol ettiğini, kontrol altında olan kişinin her ne kadar istese de bunu durduramayacağını görüyoruz. 


İlerleyen sahnelerde de oyunun aslında oynayan kişiye yani “Lanetli” kişiye hiçbir zarar vermediğini, sadece lanetli kişinin yaptığı seçimler sonucunda çevresine zarar verdiğini görüyoruz. Kısacası oyun yaptığımız seçimlerin geri dönüşü olmayacağını aldığımız kararların önemliliğini vurgulamaya çalışıyor. Bunu bir yere kadar iyi yaptığını söyleyebiliriz fakat bazı seçimlerde bayat bir tat olduğunu da söyleyebilirim. 

Bir sahnede oyun, Kayla ve Isaac’ten kırmızı veya mavi kapıyı seçmesini istiyor. Matrix esintileri barındıran bu sahnenin ise Matrix’le uzaktan yakından alakası bulunmuyor. “Böyle renkli şeyler arasında seçim yaptırınca hoş oluyor. Bari kırmızı ve mavi koyalım da Matrix’e gönderme yapmış olalım.” tarzı bir düşünceyle filme koyulduğunu düşünüyorum.

Oyunculukların zaman zaman fazla göze battığı da ayrı bir gerçek. Özellikle Kayla karakterinin travmasını izlediğimiz sahne. Mavi kapıyı seçtikten sonra kardeşinin boğulduğu havuzda kardeşini görürken sergilediği oyunculuk çok göze batmasa da sahne sonunda kendi elleriyle hayali kardeşini öldürmesinin ardından ciddi anlamda saçma ve sinir bozucu bir oyunculuk sergileniyor. Hem küçük yaşlarda kardeşinin ölümü üzerine travma yaşadı hem de Isaac’i kurtarmak için yaşadığı travmayı tekrardan görüp bu sefer kardeşini kendi elleriyle boğdu. Ancak Kayla ablamız oldukça soğukkanlı olacak ki sabah uyandığında hiçbir şey yaşanmamış gibi takılmaya devam ediyor.



Bir ipucu yakalayan Isaac, bunu Kayla’ya söylüyor. Aniden kalkıp buldukları ipucunun peşine takılıyorlar. Yolda dümdüz araba sürme sahnesinde arkada çalan savaş müziği kıvamındaki tekno müzik sizi duygu karmaşasına sürüklüyor. Buldukları ipucunda ise bir binaya geliyorlar ve 1980’den beri nedense hiç ellenmemiş olan bir masa ve kayıt cihazı buluyorlar. Televizyonu açtıklarında ise oyunu çözmeye çalışan bir adamın ilk kez yaptığı testin videosunu izliyorlar. Fakat korkutucu ve gerici bir video olması gerekirken oyunu çözmeye çalışan karakter gayet masum bir tiple sanki bir komedi programı sunuyormuş gibi kaydedilmiş bir video izliyoruz. Bu videonun komedi programı yapar gibi kaydedilmesinin nedenini her ne kadar “Oyunun korkunç olmasına zıt bir şekilde rahatsız edici olsun diye komedi tadında bir video koymuşlardır.” diyerek kendime yedirmeye çalışsam da olmadı. Filmin ruhunu tamamen kaçırdı. Ardından Isaac garip bir şekilde film şeridi kusarak öldü. Neden film şeridi diye çok düşündüm fakat mantıklı bir açıklama bulamadım. Çok daha iyi bir ölüm şekli verilebilirdi diye düşünüyorum.

Filmin sonlarında ise artık meşhur Boss Fight’a geliyoruz. Oyunun boss karakteri, filmin başında gördüğümüz oyunu oynayan babaymış. “Bizi nasıl buldun.” muhabbetlerini geçtikten sonra boss fight başlıyor. Adam kalkıp Kayla’nın kafasına tabakla vuruyor fakat yaralanan adam oluyor. Bu esnada Kayla, kendisine zarar verdikçe adamın etkileneceğini anlayarak elini kesiyor. Ancak adamın bu durumu fark etmesi de çok sürmüyor. Ufak çaplı bir kapışmanın ardından adam kendi boğazını kesiyor, Kayla da o sırada kendini evin havuzuna atarak boğuyor. Ama bu kavganın sonunda Kayla galip geliyor. Artık oyunun kazananı Kayla oluyor. Ama filmin başındaki o para ödülü falan yok ortada. Asıl ödül ise oyunu kazanan oyuncunun değerli olması. Değerli olduğunu kanıtlayan oyuncu birilerini lanetleyip süründürdükçe kendisi iyileşiyor. Son sahnede ise oyunun asıl sahibinin, Kayla’nın çalıştığı yerdeki patron olduğunu anlıyoruz. Patron Beck, Kayla’yı arayıp “Oyunumu yendin. Acı çekme sırası şimdi kimde?” diye soruyor.Kayla ise “Hak edenlerde.” diyor. Bu şekilde de filmde açık bir kapı bırakılıyor. 

Eğer tutarsa bir tane daha çekeriz şeklinde bir açık kapı bırakıldı. Ancak çekilebilecek devam filmlerinde tekrara düşmek kaçınılmaz bir durum olacaktır. Zaten böyle bir filmin de devam filminin gelmesi aşırı gereksiz olur ama Netflix bu belli mi olur? Birkaç aya “Choose or Die” devam filmi görürsek şaşırmamak lazım. Choose or Die, izlemeye gerek olmayan boş bir film. Size hiçbir şey katmaz sadece hayatınızdan bir buçuk saatinizi alır.


Yorumlar (0)