Anasayfa > Haberler > Kanlı Canlı Bir Film: Mission Impossible - Dead Reckoning Part One

Kanlı Canlı Bir Film: Mission Impossible - Dead Reckoning Part One

Film İnceleme 11 ay önce Kanlı Canlı Bir Film: Mission Impossible - Dead Reckoning Part One

Kalitesinden hiç şüphe etmediğimiz, mükemmel olmasa da keyifli senaryosu ve Tom Cruise sağ olsun GERÇEKTEN GERÇEK aksiyon sahneleri ile her yeni filminden heyecanlanmamızı sağlayan Mission Impossible (Görevimiz Tehlike) serisinin yeni filmi Mission: Impossible - Dead Reckoning Part One (Görevimiz Tehlike: Ölümcül Hesaplaşma - Bölüm 1) vizyona girdi. Tom Cruise’un Dağdan motor ile dağdan atladığı kamera arkası videolar ile harika bir PR yapan filmin beklenildiği gibi iyi olup olmayacağı büyük bir tartışma konusuydu. Ayrıyeten Oppenheimer ve Barbie gibi iki büyük film ile aynı anda çıkacak olması da Tom Cruise’u gişe beklentisi açısından baya rahatsız etmişti. Gel zaman git zaman tüm bu tartışmalar devam eder koysun, Mission: Impossible - Dead Reckoning Part 1 vizyona girdi. Peki nasıldır? Tom Cruise ile birlikte Hayley Atwell, Rebecca Ferguson, Vanessa Kirby, Simon Pegg ve Pom Klementieff gibi isimleri bünyesinde bulunduran bu yıldızlar geçidi film yeterince iyi miydi? Gelin Spoiler Tarlası incelememize geçelim. Evet bu inceleme TAMAMEN SPOILERLI BİR İNCELEME olacak. O yüzden filmi izledikten sonra bu incelemeyi okumanız sizin için en iyisi olacaktır. 

Öncelikle film, her filmde olduğu gibi filmin konu alacağı olayı göstererek başlıyor. Bir yapay zeka var ve bu yapay zekayı denizaltında kullanıyorlar. Denizaltı yapay zeka sayesinde görünmez oluyor ve gizli görevler yapabiliyor. Ancak bir yerde büyük bir sıkıntı yaşanıyor, sıkıntı da şu: Bir denizaltıyla karşılaşıyorlar hatta görmemesi gerekirken denizaltı kendilerine torpido atıyor. Bu yapay zekanın olduğu denizaltı da karşılık olarak torpido atıyor ancak karşı denizaltının torpidosunu vuramıyorlar. Sonrasında tam karşı denizaltının torpidosu tam Sevastopol’a (yapay zekanın bulunduğu denizaltının ismi) çarpacağı zaman bir gariplik oluyor ve hiçbir şey çarpmıyor. Ancak Sevastopol’un torpidosu karşı denizaltıya güdümlü bir şekilde ilerlemeye devam ediyor. Sevastopol’da görevli ekip torpidonun gidişini radarda izlerken bir başka gariplik gerçekleşiyor ve torpido karşı denizaltıya çarpmıyor. Hatta tam aksine, karşıdaki denizaltı adeta bir hayaletmişçesine ortadan kayboluyor. Mürettebat ne olduğunu anlamazken Sevastopol’un torpidosu rota değiştirip geri dönüyor ve Sevastopol’a çarpıyor. Bunu yapay zekanın gerçekleştirdiğini anlıyoruz Vaaoov eveet robotlar dünyayı ele geçiriyordan yapay zekalar dünyayı ele geçiriyora resmi olarak geçiş yapmış bulunmkatayız. Neyse gel zaman git zaman bu yapay zeka kendisini internetten siliyor ve geliştiriyor. Sonrasında “Entity” türkçeye çevrilmiş haliyle “Varlık” adı verilen haline dönüşüyor. Size bu varlığı en kolay şöyle tasvir edebilirim: Dijital Evrenin Tanrısı! Hatta öyle ki milyarlarca olasılık arasından olması en yüksek olanın senaryosunu alıyor, olasılığı hesaplıyor ve olasılığın yükselmesini sağlayacak şekilde senaryoyu düzeltiyor. Dr. Strange b*k yemiş yanında. O anca geleceği görsün bu varlık baya olmasını sağlıyor neredeyse. Şu şekil OP çar olacaksın.



Her neyse, filmin devamında Ethan Hunt bu yapay zekanın kapısını açan anahtarın parçalarını toplamaya çalışıyor. Ama toplama nedeni diğer politikacılar veya zenginler gibi onu kontrol edip üstünlük sağlamak değil baya baya yok etmek. Yok etmek için de sadece anahtarın parçalarını bulup anahtarı birleştirmesi değil aynı zamanda anahtarın nerede kullanıldığı ve ne işe yarayacağını öğrenmesi gerekiyor. Bu yüzden anahtarı taşıyanları bulup öldürmesi değil onları takip etmesi gerekiyor. Bu da senaryo kurgusunun daha entrikalarla dolu bir hale gelmesini sağlıyor. Böylelikle dümdüz şu olsun bu olsun değil de başrolü stratejik hareket etmeye zorlayan olaylar silsilesi oluyor. Bunun en güzel yanı da bu olayların doğal bir şekilde gerçekleşmesi. Yani bazı yapımlarda da görüyoruz ki karakterler o kadar zorlama hareket ediyor ki sanki senarist eline almış karakteri kukla gibi oradan oraya sürüklüyor. Sal abicim ya! Bırak karakter istediği gibi hareket etsin, ne gerek var zorlamaya. İşte bu filmde Ethan Hunt ve yan karakterler senaryoyu gerçekleştirmek için hareket etmiyor aksine senaryo karakterlerin hareketlerine göre şekilleniyor ve bu da her şeyin doğal bir şekilde gerçekleştiğini bize yediriyor. 

Ayrıca, ses miksajına değinmeden geçemeyeceğim. Diyalog sahnelerinde veya önemli jest ve mimiklerin olduğu sahnelerde müzik kullanmaktan tamamen kaçınmışlar. Mesela filmin başlarında, çölde kum fırtınasının ortasında bir çatışma sahnesi bulunmakta. 15 dakikalık saf bir çatışma izliyoruz. Ne bir ses patlaması, ne bir abartılı müzik ne de gaza getiren arka plan müziği sadece silah sesleri ve fırtına uğultusu. Böylelikle adeta o anı yaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. Bu da filmi hissetmenizi sağlıyor. Bununla birlikte, Tom Cruise’un çoğu sahneyi gerçekten oynaması da her şeyi çok daha gerçekçi yapıyor. Dedemiz yaşında adam dağdan atlıyor dağdan. Böyle çoğu sahneyi stüdyoda çekip cgi ile toplamak yerine gidip harbiden de yerinde çektiği için kendisine teşekkür ediyoruz. Bize sinemanın gücünü en doğal haliyle göstermeye devam etmen beni her zaman çok etkileyecek.

Ayrıyeten son olarak değinmek istediğim bir nokta var: oyunculuk. Bu film bir aksiyon filmi ve çoğu sahnesi kurguya uygun çekilen sahneler halbuki. Öyle ahım şahım bir oyunculuk beklememize de gerek yok ancak başta Vanessa Kirby’nin iki farklı karakteri sadece oyunculuk ile bize göstermesi olsun çoğu oyunculuk harikaydı. Rebecca Ferguson ablamız hariç. Kendisi çok iyi oyuncu evet ama hep aynı simadasın be abla! Şu simadan bir çıksan serpiliceksin oyunculukta. Neyse, biz Kirby’nin oyunculuğunu şöyle övelim. James McAvoy, Split’te 21 farklı karakteri tek başına oynuyordu ya hah işte Kirby de bu filmde iki farklı karakteri oynuyor. Filmin ana konusu bunun üzerine değil ancak bu detay filmi izlerken ki seyir zevkimiz bir hayli arttırdı.


Yorumlar (0)