Anasayfa > Haberler > Hatalarla Dolu Bir Gerilim Dizisi: The Watcher

Hatalarla Dolu Bir Gerilim Dizisi: The Watcher

Dizi İnceleme 2 yıl önce Hatalarla Dolu Bir Gerilim Dizisi: The Watcher

Ryan Murphy’nin Dahmer yapımından sonra yönetmenliğini üstlendiği yapımda oyuncularda Naomi Watts, Bobby Cannavale, Jennifer Coolidge, Mia Farrow, Terry Kinney gibi oyuncuları görüyoruz. Türü gerilim ve korku olan dizimizin konusu ise şöyle: şehir karmaşasından kaçmak isteyen Brannock ailesinin 657 boulevard’ta bir banliyöye taşındıktan sonra ‘Gözüm üzerinizde.’ konseptli aldıkları korkutucu mektupları kimin gönderdiğini bulmaya çalışmaları. 

Dizimiz gerçek bir hikayeye dayanıyor. Mektupların içeriğinin ürkütücülüğünü dizide birebir görüyoruz. Fakat gerçek hayattaki ailemiz Derek ve Maria mektuplardan endişe edip hiç eve taşınmamışlar –ki kesinlikle olması gereken bu bence.- onun dışında garip komşular, yapılan inşaatlar vs. ise gerçek hayattan alınmış. 

Şimdi dizinin gerilim ve korku kısmına gelmek istiyorum. Gerilim ve korku türündeki yapımları izlemeyi çok severim o yüzden dizinin türünü duyunca heyecanlanmıştım ama ne yazık ki son bölüme kadar değil korku, azıcık bile gerilmedim. Son bölümde "Aa biz gerilim dizisiyiz" diye hatırlanıp 20 dakikaya koyulmuş gibi. Böyle bir konunun harcanması maalesef hiç hoş olmamış. Daha gerilim dolu işlenebilirdi. 

Dizi o kadar çok akmadı ki.. izlerken kendimi resmen zorladım. Normalde 7 bölümlük diziyi bir günde bitirebilirim ama üç günde çok zor bitirdim diziyi. Eğer 5. Bölümün yarısına kadar dayanabilirseniz sonunu toparlamak için gerçekten hızlı geçiyor. Sanki zamanlarının kalmadığını hatırlayıp her şeyi son bölümlere saklamışlar. İnce ince işleyelim diye çok yavaş bir senaryo yazmışlar. Durum böyle olunca insan aklında soru kalmasın istiyor fakat ben aklımdaki soruların cevabını asla bulamadım. Her şey son bölümlere kalmış olmasına rağmen 7. Bölüme gerek var mıydı? Bence yoktu. Final bölümü için beklentimin çok altında kaldı. 

Oyunculuklarda ise ilk bölüm incelememdeki düşüncelerim hala devam ediyor. Bobby Cannavale oyunculuğunu gerçekten konuşturmuş. Birçok sahnede hem kızgın hem de korkmuş olduğunu anlayabiliyorsunuz. Birçok duyguyu aynı anda çok başarılı bir şekilde yansıtmış. Bunun yanında Naomi Watts için de düşüncelerim aynı. Çok donuk oynamış diyebilirim. Korkmaya çalıştığı tek sahnede bile başarılı olduğunu düşünmüyorum. Hiçbir duygusu bana geçmedi. Diziyi sırtlayanların Bobby Cannavale (Dean Brannock), Mia Farrow (Pearl Winslow) ve Noma Dumezweni (Theodora Birch) olduğunu düşünüyorum.

İlk bölüm yorumumda söylediğim kamera sallanma ve keskin sahne geçişleri sonraki bölümlerde bir nebze azalmış. Özellikle sahne geçişleri. İlk bölümde evde Nora ve Dean konuşması izledikten sonra Dean’i ofisinde görmek komikti. Bu geçişlerin daha yumuşatıldığı gözle aşikardi. Spoilerlı kısma geçmeden önce son olarak şunları söylemek istiyorum. Gerilim sahnesinde konulan müziklere bayıldım. Tam gerektiği şekilde olmuş. Olmuş da işte sahneler insanı hiç germiyordu..Buradan sonrası artık spoilerlı. Diziyi izlemek istiyorsanız buradan sonrasını okumayabilirsiniz. 



En öncelikle beni çok irrite eden Nora’nın toxic davranışları oldu. Dean orada mektuplardan kafayı yerken, ailemi nasıl korurum diye düşünürken hiç cinsellik yaşamıyoruz diye boşanmak istemek? Gerçekten çok acınası bir durum. Ve Nora ne kadar aptal bi karaktersin 6. Bölüme kadar. Karen’ın bu kadar çok açık vermesine rağmen nasıl anlamadın onun bu evi çok istediğini? Her buluştuğunuzda ‘evinizi ne zaman satışa çıkarıyorsunuz?’ sohbeti yaptın. İnsan bir "Sana ne?" diyebilmeli. 


Dean küçük kızını korumak isteyen bir baba ve sanki geri kafalı bir insanmış gibi yansıtılması komik. Onları izlediğini söyleyen bir mektup varken kızının giyimine dikkat etmesini istemek kadar doğal bir şey yok ama bizim toxic Nora’mız bunu da hemen feministliğe çevirip kızımı özgür bırak konuşması yaptı… konunun orada feministlik olmadığının farkında bile değil. Dean 16 yaşındaki kızının kendi yaşını yaşamasını istiyor sadece.

O kadar çok mantık hatası var ki dizide, normalde çok takılan biri değilimdir ama aklımda gereğinden fazla soru kaldı. Örneğin, bu evde çok fazla kişi kalmış nasıl olmuş da kimse alttaki tünelleri fark etmemiş? John Graff 1995’ten beri burada oturup tüm ailesini katletmiş nasıl olmuş da bu konunun üstü kapanmış hiç mi komşular arasında muhabbeti geçmemiş? Bu sorular şu an aklıma gelen en basit sorular. 

Theodora beni en yanıltan karakter oldu. Chamberland’ın önerdiği bir dedektif olduğu için iş birliği yapıyorlardır belki diye düşünmüştüm ama tam aksi çıktı. Dean’in kafasını rahatlatmak için ölüm döşeğinde suçu üstlenmesi çok ince bir hareketti. Keşke daha çok görebilseydik oyunculuğunu. Karakterini en beğendiğim kişi oldu kendisi. 

Karen’ın Nora’ya asla inanmayıp manipüle ederek evi satmasını sağladıktan sonra aynı şeyleri yaşaması karmayı çok güzel anımsatmış. Zaten tek gerilim olan kısımdı. Karen’ın o garip komşulardan gelen yiyecekleri kabul etmeyip servis asansöründen mektup alması da ilk bölümü izlerken düşündüğüm şeyi onayladı. Evet, Mo ve Pearl’da bir şeyler var.

Dizinin sonunda olayın çözülmesini beklememiştim tam da öyle oldu. Gerçek hayatta da çözülemediği için dizide de bir sonuca varmamışlar. Tahmin edilebilir olması dizinin heyecanını kaçırmadı ama... Evin altındaki tünellerin hikayesini daha çok görmek isterdim. Hadi ama resmen bi adam yaşıyor evinizin altında hiç mi bir şey yapasınız gelmedi? Chamberland bakmıyor diye resmen bambaşka bir hikaye çıkabilecek bir part boşa gitti… Ben çok meraklanmıştım tünelleri görünce, resmen bi hayal kırıklığı oldu. 2. Sezon gelecek mi bilmiyorum ama gelirse umarım tünellere biraz yer verirler. 

Özetlemek gerekirse, eğer ki boş zamanınız varsa izlenebilir. Bir sonraki bölüm ne olacak derken bitiyor dizi. Keşke daha sürükleyici senaryosu olsaydı o zaman daha rahat bir şekilde izlenebilirdi. Gözüm üzerinizde!.


Yorumlar (0)