Anasayfa > Haberler > Beyninizi Dışarıda Bırakıp İzlemeniz Gereken Bir Film: Hızlı ve Öfkeli 10

Beyninizi Dışarıda Bırakıp İzlemeniz Gereken Bir Film: Hızlı ve Öfkeli 10

Film İnceleme 1 yıl önce Beyninizi Dışarıda Bırakıp İzlemeniz Gereken Bir Film: Hızlı ve Öfkeli 10

İlk filmleri ve harika arabalarıyla bize kendini aşık ettikten sonra, 5. filmden itibaren senaryosal anlamda adeta bir sirke dönen Hızlı ve Öfkeli serisinin onuncu filmi Fast X’i ön gösterimde izledik. Öncelikle sizleri, bunun bir inceleme değil sitem yazısı olduğu konusunda uyarmam gerekiyor. Fizik kurallarının alt üst edilmesine alıştırdırlar ancak daha önce hiç bu kadar kötü bir senaryo ile karşımıza çıkmamışlardı. Ayrıca bu incelemenin tamamında spoiler olacaktır zira spoilersız konuşmaya değecek pek bir şey yok. Gelin lafı fazla uzatmadan “yermemize” geçelim.

Neresinden tutsak elimizde kalan bu filmin neresinden başlasak bilemedik ama madem bu kadar mantıksızlık var filmde gelin şu fizik kurallarınından başlayalım. Abi şaka mısınız yoksa dalga geçilmesinden mi hoşlanıyorsunuz. Tamam bakın Dodge Charger SRT Hellcat inanılmaz muscler bir araba olabilir, Dom’un nitrosu da olabilir ama bir araba nasıl iki helikopteri kendine çekebilir ya? Ayrıca bu arabanın kapılarını kaynakla mı yapıştırdınız? Nasıl olur da helikopter tarafından demir halatla çekilen kapı olduğu yerden çıkmaz? Hadi bunu geçtim, ya bu araba nasıl olur da minimum 40 metre yükseklikten uçaktan ön lastiklerinin üstüne düşüp hâlâ sağlam kalabilir? Hadi araba çok sağlam tamam, yav o ön lastikler çelikten mi nasıl dayanabiliyor öyle bi süspansiyona? Arabanın aerodinamiğinin saçmalığı bitti mi sandınız, durun yeni başlıyoruz. Roma’da patlayacak bombayı suya atmam için uçarak arabayla vince çarpmasını geçtim, yav bu araba o süratle duvara tavanını çarpıp nasıl dümdüz olmuyor? Hadi araba dümdüz olmadı, bu Dom Superman mi de o arabadan sağ çıkabiliyor. Tamam Dom da ölmedi arabada parçalanmadı ama o araba o duvara çarptıktan sonra en az 15 metre yüksekten düşüyor. Nasıl oluyor da hala hiçbir şey olmamış gibi gidebiliyor? Tamam bunu da sineye çektik, bu arkadaşlar böyle seviyor dedik. Ulan o nükleer bomba patlayınca arkasındaki 7-8 tane polis arabası bombanın yaydığı şok dalgasının etkisiyle havaya uçarken Dom’un arabası bi göstermelik arkada tekerleri kaldırıyor, o kadar. Hepimiz Charger hayranıyız tamam da araba bile dile gelip senaryo yazılırken senaristlerle konuşsa “Abartmayın…” der. 

Neyse arabayı bir kenara bırakıp filmdeki diğer fiziksel saçmalıklara geçelim. Filmin başındaki Roma sahnesinde Han ile Roman’ın bomba yüklü kamyonu durdurmak için iki yanından arabalarla yapışıp sürtünmeyle durdurmaya çalışmaları… Eşik hızda olsalar bile bırakın kenetlenip yapışmayı kamyona değdikleri an tepki kuvvetiyle yana savrulmaları bir olur. Bu sahneden 5 dk sonra Dom’un Charger’ının lastiklerinin patladığını görüyoruz (evet biz de şaşırdık) o sahneden 3 dk sonra ise o lastiklerin tüm patlaklığı gitmiş sapasağlam olmuş halde vince uçtuğuna şahit oluyoruz. Arabanın için ASPIRINE yazdı herhalde başka bir açıklaması yok çünkü. Neyse, devam edelim. Küçük Brian ile amcasının bindiği SİHA’ya benzer uçağın kanatlarının yarasa kanadı gibi olması. Arkadaşlar bakın, o sürtünmede o hızda polimer bir maddenin parçalanmadan durması İM-KAN-SIZ. Ha bi de Küçük Brian’ın son hız döne döne giden bir arabadan diğerine zıplayarak girmesi yok mu! Valla tekte yaptı velet helal olsun. Bu ve bunlar gibi fiziksel anlamda imkansız ve manasız olan birçok sekans bizim izleme zevkimizi kaçırdı. Tabi siz “Adamlar bunu zaten 7-8 filmdir yapıyorlar alış artık.” diyebilirsiniz. Peki, fiziksel anomalileri geçelim ve gelin biraz da senaryosal saçmalıklara değinelim.



Bakın en  baştan söylüyorum bu ırkçılık değil. Küçük Brian’ı ilk olarak Hızlı ve Öfkeli 8’de bebek haliyle görmüştük ve bu çocuk baya ay suratlı bir bebeydi. Bu çocuk nasıl oldu da siyahi birine dönüştü. Yani Brezilyalılar da nasıl işliyor bilmiyorum ama esmer bir çocuk bebekken de esmerdir. Casting olarak baya bi saçmaladıklarını düşünüyorum bu yüzden. Ayrıca senaryoya nasıl dahil olduğunu bilmediğimiz ve hikayeye hiçbir katkısı olmayan Toretto ailesinin büyük annesi var. Filmin başındaki aile yemeği sahnesinde ve Dom’un garajda Brian’la olan fotoğraflarına bakarken gördük kendisini ancak sonra bir daha görmedik. Ne hikayeye bir katkısı oldu ne de ekstra bir karakter gelişimini gördük. Evet yan karakterler olabilir ancak Brian’ın annesi gibi özel bir karakteri sadece Brian’ı anmak için kullanmak felaket ötesi verimsiz ve senaryo akışında yeri olmayan bir karar olmuş. Bununla birlikte Roman’ı son bir kaç filmdir alfa kişiliğe özenen ve liderlik isteyen bir karaktere büründürmeye çalışmışlardı. Bu filmde sonunda bir göreve liderlik ediyor. Gerçi diğerleri onun yerine liderlik ediyor orası ayrı ama benim değinmek istediğim yer burası değil. Roman’ın karakter alt yapısını tamamen çöp etmeleri. Beta ve komik bi karakter olan Roman’ı alfa olmaya özenen bir karakter yapmaya çalışmışlar ge çok kasıntı durmuş. Bununla birlikte böyle bir karakterin komiklik getiremiyeceğini fark etmiş olacaklar ki o komikliği şebeklikle oluşturmaya çalışmışlar ancak alfalığa özenen bir karakterde bu tarz davranışları görmek biraz abes kaçmış. Filmde abes kaçan tek karakter gelişiminin Roman’da olduğunu sanıyorsanız çok geçmiş olsun. Roman en iyilerinden biriydi, öyle düşünün. 

Aimes diye bir karakterimiz var. Aimes kim biliyor musunuz? Birinci Dünya Savaşı İtalyası. Ne savaşmak için doğru düzgün bir sebebi var, ne arkaplan hikayesi var ne de güçlü bir karakteri. Karakter, Küçük Bay Hiç kimsenin ortadan kaybolmasıyla Teşkilat’ın kontrolünü eline alıyor ve kafası kopmuş yılan gibi ordan oraya Dom ve ekibini aramak için koşturuyor. Bi de karakter o kadar figüran gibi yazılmış ki izlerken “Bu adamın oyuyla benim oyum bir mi?” diyoruz. Mesela, Dom’u yakaladıkları Rio sahnesi. 5 tane silahlı asker Dom’un etrafını sarıyor ve Aimes de bunlardan biri. Buraya kadar her şey normal ta ki Aimes Dom’a arabaya binmesini söyleyene kadar. Bunu söyledikten sonra ne mi yapıyor Aimes? Silahını indirip Dom’a arkasını dönüyor ve yürümeye başlıyor. YAV ARKADAŞIM SEN BU ADAMI DÜNYANIN EN ÇOK ARANAN ADAMI OLARAK BULUYORSUN. MADEM ARKANI DÖNÜP RAHATÇA İLERLEYEBİLECEK KADAR DOM’UN SANA BİR ŞEY YAPMAYACAĞINI BİLİYORSUN, NE DİYE ADAMI YAKALIYORSUN O ZAMAN? İnsanı çileden çıkarıyorlar. Ha bi de bu Aimes filmin yarısına kadar Dom’u aradı. Sonunda buldu kamyona bindirdi falan, kamyon patladıktan 2 dakika sonra Dom’a silah veriyor. ARKADAŞIM ŞAKA MISIN SEN? SEN FELLİK FELLİK BU ADAMI ARASIN 1 SAR BOYUNCA, 3 DAKİKADA MI ONUN TARAFINDA OLMAYA KARAR VERDİN? Gerçekten inanılmaz. Bak bak bi de bu karakteri yedirebilmek için sona plot-twist atmışlar. Meğersem Aimes, Rio’daki kasa soygununda Dante ile birlikteymiş de taa o zamandan beri birlikte çalışıyorlarmış. He öyle mi olmuş? Bu koca teşkilat (ki ellerinde Tanrı’nın Gözü gibi bir icat var) bu adamın kimin nesi olduğunu hiç mi anlamamış? Baya dünyadaki her şeyden saniyesinde haberi olan Teşkilat… Vay be etkilendim! 

Bu arada Dante demişken Dante’ye değinmeden olmaz. Benim görüşüme göre bir film villian’ı kadar iyidir. Bu villain bir karakter olabilir, içsel çatışma olabilir, doğal felaket olabilir, hatta filmin kendi içiyle çelişmesi bile olabilir ama dediğim gibi ne kadar derinse, anlamlandırılabilirse, empati kurulabilir ve gerçekse o kadar güçlü bir filme ön ayak olmuş olur. Bu filmdeki villianımız (kötü adam) Jason Momoa’nın ta kendisi. Alışık olmadığı bir oyunculuk tarzı olmasına rağmen deli ve sosyopat bir karaktere vasatla iyi arasında bir seviyede can verebilmiş. Gelin size Dante’den bahsedeyim biraz. Babası, Hızlı ve Öfkeli 5 filminden tanıdığımız Brezilyalı mafya babası Hernan Reyes. Babasının ölümünden sonra Dominic Toretto’dan intikam almak isteyeceğini seriyi izleyenler direkt anlamıştır zaten. Bakalım başka ne varmış, he evet bu karakterde sosyopat raporu var. Ayrıca psikolojik sorunları olan da bir karakter, e tabi babasının ölümüyle gelen “daddy issue” ve psikolojik çöküşten sonra iyice kafayı sıyırmış. Size de tanıdık gelmeye başladı di mi? Gelmediyse, karakterin Cypher’a “Sen dünyayı yönetmek istiyorsun, bense cezalandırmak.” dediğini söylesem. Hala mı olmadı? Cypher’a giderken, Cypher’ın adamlarının çocuklarını kaçırarak şantaj yapabilecek seviyede zeki ve gamsız olması peki. Ya, o büyük cüssesine rağmen hiçbir şekilde silah kullanmaması, kavga etmemesi desem? Her kötülüğü bir planla yapıyor desem peki? Dom’a yarışta sadece birini kurtarabilme şansı verdi desem? Evet, evet buldun sonunda. Abi siz basbaya The Dark Knight’taki Joker’i yazmışsınız. Joker’in The Dark Knight filminde yaptığı ne varsa neredeyse hepsini yaptı Dante filmde. Hayır bi de bu bırakın The Dark Knight’taki Joker olmayı 52 destesindeki 4 Joker’den biri bile olamaz. Hele Momoa’nın mizacıyla uyuşmaması -ki Momoa iyi oynamış karakteri-. Filmi izlerken keşke Momoa yerine Johnny Depp oynasaymış dedim. Böyle bir karaktere harika otururmuş. Ama doğru ya Johnny Depp’in inanılmaz cüsseli bir vücudu ve insanların bak bak doyamayacağı kasları yok. Üzgünüm Depp! Neyse, devam edelim. Tess diye saçma bir karakter var (Meraklısına: Brie Larson) İnsanların yıllarca kazanamadığı Dom’un güvenini masada 15 dakikada kazanıp hiçbir tehdit almadan kalkıyor ya. Abi yani bu kadın kötü olsa o kolyeyi senden alsa Letty’le aranı bozsa bir şekilde, hatta ekibine sızsa ve içten feth edip yok etse ne yapacaktın? Neyse, Tess de in midir cin midir Antartika’daki gizli tesisteyken bir anda Rio’ya baya baya Dom’un olduğu köprüye geliyor. Ha bi de uçakla da gelmiyor baya bir anda orada beliriyor. Bu kadar sessiz gelebilmesi için belli ki köprüye arabayla gelmesi lazım. E be ablacım sen bu Dom’un tam olarak o anda köprüde olacağını nasıl hesap ettin? Hayır yemiyoruz da böyle şeyleri, yeter artık! Hayır bi de omzunda vuruluyor, karnından bıçaklanan Cypher’dan daha da tribe giriyor. Ağzımı daha da açmıyorum. Senaryo olarak gerçekten yarım, hiçbir şekilde altı doldurulmamış, olaylar arasında bağlantı kurmayı bırakın uzaktan yakından bile alakası olmayan olmayan bir senaryo gördüm. Karakterlerin zayıflığı ve hikayenin tırtlığı da senaryoyu Çok Güzel Harekerlet Bunlar skecinden ileri götürememiş. Hele bi de filmdeki en iyi işlenin karakter olan Dom’un kardeşi (Meraklısına: John Cena)’yı öldürmeleri baya kötü bir seçimdi. Gerçi öldüğünü görmedik dönebilir aynı Han gibi.



Bu kadar gömdük gömdük gelin biraz da teknik açıdan gömelim, ağlar sonra! Hızlı ve Öfkeli serisi diğer işleri ne kadar kötü yaparsa yapsın; müzik, aksiyon ve araba yarışı konusunda her zaman iyi olmuştur. Bu filmde ne müzik seçimleri kaliteli ve anı yansıtıyordu ne de aksiyon kaliteliydi. Her sekans değişiminde bambaşka bir arka plan müziğinin olması ve neredeyse çoğunun durumu yansıtmaması insanın dikkatini inanılmaz dağıtmakla birlikte olayın duygusal olarak sana işlemesini tamamen engelliyor. Hatta bi ara çok alakasız bir şekilde Rio sahnesinde Gasolina çaldı, yok Dale Don Dale. Daha kalitelisi net yapılabilirdi. Aksiyon olarak ise, sevdiğimiz akan aksiyonları CGI’lı sekanslarla mahvetmeleri ile birlikte bazı sahnelerdeki ağır çekim sahneleri ve aksiyon sekanslarındaki gereksiz erken cutlar az da olsa yükselek kalp atışını normal halinden bir atıl bile yükseltemedi. Ama yiğidi öldür hakkını yeme, arabalar hala harika ve çok az da olsa yarış sahneleri hala daha aynı tadı veriyor. 

Arkadaşlar görsel efektlerden bahsetmek istiyorum ama… Aması da yok yani CGI konusunda gerçekten sınıfta kaldı bu film. Çoğu sahnedeki CGI’ın animatif kalmadı göze çok batıyor ve rahatsız ediyor. Ayrıca önceden pratik efekt kullanımını daha çok tercih ederlerdi ki buna, uçaktan araba atmak ve otoparktan araba düşürmek de dahil yani. Bu filmde, özellikle Roma kısımlarında, büyük ihtimalle çekim için zor izin aldılar o yüzden çoğu CGI’dı ve rahatsız ediyordu. Yani Avatar: The Way of Water veya Dune gibi bir film yapamayacaksanız bu kadar CGI kullanmak göz zevkini alt üst ediyor. Bununla birlikte, görüntü yönetmeninin kaliteli bir iş çıkaramamış ve çoğu sahnedeki çekim açıları yüzünden istenilen aksiyon ve hissin verilememesi alacağımız görsel zevkin de yok olmasına sebep oldu. 

Görsel, hikayesel, müziksel, karaktersel açıdan kötü bir film olan Fast X’in en çok sığındığı şey ise Fan-service. Han ve Deckard Show yüzleşmesi, Elena’nın kardeşi, Sürekli Brian’ın gösterilmesi, mid-creditteki Hobbs (Meraklısına: Dwayne Johnson) ve en komiği Gisele’in dönüşü. Karakterlerin öldüğünü tam göstermedikleri için istedikleri gibi geri getiriyorlar. Han geldi, Gisele geldi, daha önce Letty gelmişti. Büyük ihtimalle öldüğünü görmediğimiz için John Cena abimiz de gelecek bi ara. Ama benim en büyük tahminim Hızlı ve Öfkeli 11’de CGI ile Brian’ı getirecekleri yönünde. Bir tek o kaldı çünkü… Ha filmde Brian’ı görsem duygulanırım o ayrı ama bunlar iyice cılkını çıkardı işin. 

Neyse, ben bu kadar gömüp biraz da olsa içini soğuttum umarım sen sevgili okurumuz da bunları okurken biraz olsun rahatlamışsındır.


Yorumlar (0)